Birbirini Besleyen Kaoslar

 Kendini kalabalık içerisinde kaybeden, duygularının ve aklının fikirler ve onları aktarma biçimi ile şekillendiğini fark edemeyen ceset yığınlarına dönüştük. Kalabalık içinde herkesin bol gürültü ile konuştuğu, susmanın önem yitirdiği, dünyaya ayak uydurmaya yemin etmiş amipler gibi etrafta dolaşıyoruz. Sesi gür çıkanların (hele de eli yüzü düzgünse) ne dediğine aldırış etmeden peşinden koşuyoruz. Sakince düşünmeye, fikirleri etraflıca takip etmeye vakit ayırmayıp hızlı kararlılarımızı ellerimiz çatlayana kadar alkışlıyoruz. Herkes dağılıp, gürültü azalınca, ipi salınmış kimlik bunalımı içinde savruluyor, yine gürültü kopsun da bir başıma kalmayayım, bana sorumluluk yüklenmesin, kendimle yüzleşmeyeyim diye kırk takla atıyoruz. İnsanları şahlandırıp hevesimizi aldıktan sonra aslında sıradan oluşu ile eleştirip bir kenara atıyoruz. Samimiyetsizlikten kızarmayan yüzlerimiz, istediğimiz olamayınca öfkeden siyahlıyor. İnsanların ne dedikleri ile değil, bizi sıkıyor mu, sorumluluk yüklüyor mu, eğer bununla uğraşırsam başım ağrır mı, soruları ile ilgileniyoruz. Her şeyde aklımızı kullanmamız gerektiğini savunuyor, diğer duygularımız bizi heba eder hale getirene kadar saklıyor, baskılıyor ve kafalarını çıkarmalarına izin vermiyoruz. En önemlisi de sonu gelen hayatımızı tetkik etmiyor, onun ıslahına çalışmayı ar sayıyoruz. Yanlışımızı ehlileştirip doğruya çevirmek yerine üstüne gidip büyük yanlışlıklar silsilesinin mühim bir ferdi haline getiriyoruz. Islahına çalışmadığımız ve bir gün elimizden gidecek olan hayatımız dile gelse hakaretler eder, deyip en ufak sıkıntıda etrafımızdan kurban seçip kaynar kazanlarda haysiyetiyle oynuyoruz. Hep kendimi suçlarım, sözünün arkasına sığınıp korkaklık ediyoruz. Ne yanında durup, onu iyi etmek için savaşıyor ne de arkasında durup ona sadık kalıyoruz. Kendineliğimizi yitirip herkes olmaktan nasıl gururlandığımızı şenliklerle kutluyoruz. Bütün hassasiyetimizi, iyiliğimizi bizim gibi her an hata yapabilir bir insana bağlayıp o, bağlara sahip çıkmayınca ondan değil hassasiyet ve iyiliğimizden vazgeçiyoruz. Ne kolay ve ne acınası bir hayat.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Toplumsal Normsuzlukların Medyada Yanlış Sunumu ve Kanaat Önderlerinin Sorumluluğu

Emniyet Hissi