Birbirini Besleyen Kaoslar
Kendini kalabalık içerisinde kaybeden, duygularının ve aklının fikirler ve onları aktarma biçimi ile şekillendiğini fark edemeyen ceset yığınlarına dönüştük. Kalabalık içinde herkesin bol gürültü ile konuştuğu, susmanın önem yitirdiği, dünyaya ayak uydurmaya yemin etmiş amipler gibi etrafta dolaşıyoruz. Sesi gür çıkanların (hele de eli yüzü düzgünse) ne dediğine aldırış etmeden peşinden koşuyoruz. Sakince düşünmeye, fikirleri etraflıca takip etmeye vakit ayırmayıp hızlı kararlılarımızı ellerimiz çatlayana kadar alkışlıyoruz. Herkes dağılıp, gürültü azalınca, ipi salınmış kimlik bunalımı içinde savruluyor, yine gürültü kopsun da bir başıma kalmayayım, bana sorumluluk yüklenmesin, kendimle yüzleşmeyeyim diye kırk takla atıyoruz. İnsanları şahlandırıp hevesimizi aldıktan sonra aslında sıradan oluşu ile eleştirip bir kenara atıyoruz. Samimiyetsizlikten kızarmayan yüzlerimiz, istediğimiz olamayınca öfkeden siyahlıyor. İnsanların ne dedikleri ile değil, bizi sıkıyor mu, sorumluluk yüklü...